Yazar : Fatma Erdek
Sayfa : 400
Yayın evi : Ephesus
Tür : Edebiyat
*****
"Ne kadar süreyle olursa olsun, bazen bir yudum nefes, bir avuç mavi ve bir tutam özgürlük, bir ömre bedeldi."
"Ne kadar süreyle olursa olsun, bazen bir yudum nefes, bir avuç mavi ve bir tutam özgürlük, bir ömre bedeldi."
Almamın üzerinden geçen koca bir sene ve okumuş olmamdan sonra geçen aylar..
Yazarı kişilik olarak çok sevip takip etmeme rağmen kitabını okumak bir türlü nasip olmamıştı. Geçen sene ki fuarda ( 12. Bursa Kitap ve Eğitim fuarı yazıma Buradan! ulaşabilirsiniz ^^ )imza gününe denk gelince fırsat bu fırsat dedim ve Kara Kış Beyaz Düş kitabını aldım. Bu arada kendisiyle de tanışmış oldum tabi. (: Gerçekten çok tatlı ve samimi bir insan. Kanımın hemen kaynadığı sınıfa giriyor yani. ^^
Ben tarz olarak uçuk kaçık fantastik, gerçekle alakası olmayan ve dram barındırmayan kitapları daha rahat okuduğum için, bu türe kendimi hazır hissedinceye kadar kitabi elime alamadım. Anlatılanlara dayanarak değerli bir eser olduğunu biliyordum ve çar çur etmek istemedim. Nitekim elime aldım ve bırakamadim. O kadar bağlayıcıydı ki.
"Büyüdükçe, küçülüyordum. Yoksunluğum artıyordu. Kaç yaşına gelmiş olursa olsun, içimdeki mahzun kız, babasını özlüyordu."
Kitap Zeyneb'in hakim olarak Erzurum da bir köye atanması ve orada akgül isimli bir genç kızı yanına yardımcı almasıyla başlıyor. Hem geçmişe; Zeyneb'in çocukluğuna, genç kızlığına sürüklüyor sizi hemde bu gününe Akgül'e bağlıyor. Aslında aynı anda birçok anı paylaşan bir kitap. Yazar olayları harika bir örgüyle bütünleştirerek tamamlamış.
"Belki bir tür yüzleşmeydi bu. Ama ne ile yüzleşme? Kendimle? Geçmişle? Ölümle?"
Zeynep, Akgül'de kendini bulur, çünkü ayni kaderi paylaşıyorlardır. Zeyneb'in geçmişte onu anlayacak, derdini anlatacak kimsesi yoktur ama Akgul için Zeynep can yoldaşı, dert ortağı ve sığındığı limanı olur. Hikayeleri aşkları hayatları acıları ve göz pınarlarını zorlayan buruk mutlulukları..
Hele bir sahne vardı ki.. Bilmiyorum belki oraya kadar soluksuz okudum ve heyecanımı, gerilimimi ancak o noktaya kadar taşıyabildim. Ama tam o anda, o satırlarda kitaba ara verip, sanki Güven Binbaşı'nın sesinden dinlermiş gibi açıp bu türküyü dinledim..
"Her bulanık su, bir süre sonra durulur... Her fırtına bir süre sonra yorulur... Her yangın bir an gelir, soğur. Geride izler kalmaz mı? Kalır elbette... Çamurdan bir yatak, kırık dallar, kıraç bir toprak..."
Kitabın kapağını kapattığımda dakikalarca öylece oturdum diyebilirim. Hikayenin bıraktığı etkiyi hissetmek ve kendi içimde tekrar gözden geçirmek için...
Şimdilerde bu türküyü nerede duysam kitap geliyor aklıma. Harika bir bağlantı olmuş. Şuan bile yazarken şarkı da fonda çalmaya devam ediyor (:
Bizden, içimizden, hep yaşanan ama fark edilmeden hazmedilen, ortaya çıkmadan yok olan hayatlar.. Anlatsam daha satırlarca şey yazabilirim. Ama ne kadarı yeterli olur bilemem.
Kitap içeriğine fazla değinmeden yapılan enteresan bir yorum oldu ama o kadar etkileyici bir kitap, konu ki.. Herkesin okuyarak tatması fıkrındeyim ^^ İlk fırsatta yazarın diğer kitapları da alıp okumak istiyorum.
Ellerine, kalemine ve yüreğine sağlık :)
Herkese Keyifli Günler!.. ^^
Puanım:
Yazarı kişilik olarak çok sevip takip etmeme rağmen kitabını okumak bir türlü nasip olmamıştı. Geçen sene ki fuarda ( 12. Bursa Kitap ve Eğitim fuarı yazıma Buradan! ulaşabilirsiniz ^^ )imza gününe denk gelince fırsat bu fırsat dedim ve Kara Kış Beyaz Düş kitabını aldım. Bu arada kendisiyle de tanışmış oldum tabi. (: Gerçekten çok tatlı ve samimi bir insan. Kanımın hemen kaynadığı sınıfa giriyor yani. ^^
Ben tarz olarak uçuk kaçık fantastik, gerçekle alakası olmayan ve dram barındırmayan kitapları daha rahat okuduğum için, bu türe kendimi hazır hissedinceye kadar kitabi elime alamadım. Anlatılanlara dayanarak değerli bir eser olduğunu biliyordum ve çar çur etmek istemedim. Nitekim elime aldım ve bırakamadim. O kadar bağlayıcıydı ki.
"Büyüdükçe, küçülüyordum. Yoksunluğum artıyordu. Kaç yaşına gelmiş olursa olsun, içimdeki mahzun kız, babasını özlüyordu."
"Belki bir tür yüzleşmeydi bu. Ama ne ile yüzleşme? Kendimle? Geçmişle? Ölümle?"
Zeynep, Akgül'de kendini bulur, çünkü ayni kaderi paylaşıyorlardır. Zeyneb'in geçmişte onu anlayacak, derdini anlatacak kimsesi yoktur ama Akgul için Zeynep can yoldaşı, dert ortağı ve sığındığı limanı olur. Hikayeleri aşkları hayatları acıları ve göz pınarlarını zorlayan buruk mutlulukları..
Hele bir sahne vardı ki.. Bilmiyorum belki oraya kadar soluksuz okudum ve heyecanımı, gerilimimi ancak o noktaya kadar taşıyabildim. Ama tam o anda, o satırlarda kitaba ara verip, sanki Güven Binbaşı'nın sesinden dinlermiş gibi açıp bu türküyü dinledim..
"Her bulanık su, bir süre sonra durulur... Her fırtına bir süre sonra yorulur... Her yangın bir an gelir, soğur. Geride izler kalmaz mı? Kalır elbette... Çamurdan bir yatak, kırık dallar, kıraç bir toprak..."
Şimdilerde bu türküyü nerede duysam kitap geliyor aklıma. Harika bir bağlantı olmuş. Şuan bile yazarken şarkı da fonda çalmaya devam ediyor (:
Bizden, içimizden, hep yaşanan ama fark edilmeden hazmedilen, ortaya çıkmadan yok olan hayatlar.. Anlatsam daha satırlarca şey yazabilirim. Ama ne kadarı yeterli olur bilemem.
Kitap içeriğine fazla değinmeden yapılan enteresan bir yorum oldu ama o kadar etkileyici bir kitap, konu ki.. Herkesin okuyarak tatması fıkrındeyim ^^ İlk fırsatta yazarın diğer kitapları da alıp okumak istiyorum.
Ellerine, kalemine ve yüreğine sağlık :)
Herkese Keyifli Günler!.. ^^
Puanım: